Site icon Hedza

Çağın Korkulu Rüyası: ‘Obezite’

OBEZİTE NEDİR, NEDEN OLUŞUR ?

 Obezite, halk arasında bilinen adıyla fazla kilo alımı, şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu oluşan Dünya Sağlık Örgütü’nün dünyanın en ciddi 10 hastalık arasına aldığı riskli bir hastalıktır. Obezitenin en kötü yanı ise beraberinde çok ciddi hastalıkları da getirmesidir. Obezite besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fiziksel aktivitelerle kaybedilen enerji miktarından fazla olmasıyla, psikolojik sebeplerle kendine yabancılaşmasıyla, metabolik hormonal bozukluklarla oluşmaktadır. Vücudumuzda belli sayıda yağ hücreleriyle doğarız, eğer aile geçmişinde bu hastalık varsa, doğacak çocukların bu hastalığa yakalanmaması için önlemlerin en başından alınması gerekir. Çocukların doğru, sağlıklı beslenme ve egzersiz yapma alışkanlığı kazanması önemlidir ki, ileri yaşlarda da devam edebilsin.

OBEZİTE BELİRTİLERİ NELERDİR?

 

Obezitenin en büyük belirtisi vücut kitle indeksidir. Boy ve kilo değerleri baz alınarak vücut kitle indeksinin  30’un üzerinde olan bireyler obez olarak nitelendirilmektedir. Obezite ile ilgili bir diğer önemli kriter de vücutta biriken yağın hangi bölgede biriktiğidir.  Karın ve bel çevresinde biriken yağlar, vücudun diğer bölgelerinde biriken yağlara oranla daha fazla risk faktörü doğurduğu için bel çevresi ölçümü de obezite için bir belirti olarak kabul edilmektedir.

Dünya sağlık örgütü VKİ değerlerine göre bireyleri şu şekilde sınıflandırmaktadır:

Ayrıca 40 ve üzeri morbit obezi bireyler ise kendi aralarında şu şekilde sınıflandırılmaktadır;

 Obezitede dikkat edilmesi gereken nokta bireylerin bir anda kilo almadıkları, obeziteye doğru adım adım gittikleridir. Kişi kilo alma sürecini bir anda yaşamadığı ve yavaş yavaş bu duruma geldiği için yağ oranının tehlikeli boyutlara ulaştığını çoğunlukla fark etmez. Bu noktada aşağıdak belirtileri fark edebilmek büyük önem taşımaktadır;

gibi belirtiler obezitenin habercisi olarak değerlendirilmelidir.

OBEZİTENİN YOL AÇTIĞI HASTALIKLAR

Obezitenin yol açtığı en ciddi hastalıklar arasından şeker hastalığı olarak bilinen diyabettir.  İnsan vücudunda yağ dokusunun artışı, hücrelerin insülin hormonuna olan duyarlılığını azaltarak insülin direnci oluşumuna neden olur. Bu durumda şeker, insülin hormonuna karşı oluşan duyarsızlık nedeniyle hücre içine alınamadığından kan şekerinde yükselme görülür. Bu durum Tip 2 diyabet hastalığının gelişimine yol açar. Birçok obezite hastasında insülin direnci olduğu görülür. Prediyabet adı verilen henüz diyabet hastalığının tam olarak oluşmadığı ve yalnızca başlangıç düzeyinde insülin direncinin gözlendiği hastalarda, diyet veya obezite cerrahisi uygulamaları ile obezite tedavi edilerek diyabet hastalığı oluşmadan insülin direncinin önüne geçmek mümkün olabilmektedir.

Tüm dünyada yaygın olarak görülen hipertansiyon hastalığının obezitenin görülme sıklığı normal bireylere oranla 3 kat daha fazladır. Obez kişilerde hipertansiyon görülmesinin nedenleri arasında yağ dokusu miktarının artması sonucunda aşırı insülin salınımı (hiperinsülinemi) ve insülin direnci oluşumu, damar yapısının ve hücre yapısının bozulması yer alır. Bu nedenle obez kişilerde kilo kontrolünün sağlanması, hipertansiyon hastalığının önlenmesine veya ilerleyişinin durdurulmasına yardımcı olur.

Obezite hastalarında özellikle karın bölgesinde oluşan aşırı yağlanma, kalbe baskı yaparak çalışma düzeninin bozulmasına yol açabilir. Ayrıca obezite ile birlikte gelişen insülin direnci sonucunda yükselen kan şekeri, damar çeperlerinde yapısal bozukluklara yol açarak dolaşım bozuklukları ve bundan kaynaklanan kardiyovasküler hastalıklara öncülük eder. Tüm bu nedenlerden dolayı obez kişilerde kalp ve damar hastalıkları görülme sıklığı sağlıklı bireylere oranla çok daha yüksektir.

Obezite hastalarında sıklıkla yüksek kan kolesterol düzeylerine rastlanır. Safra içeriğinde bulunan maddelerden bir tanesi olan kolesterolün vücuttaki düzeyinin normalin üzerine çıkması safra kalitesinde bozulmaya ve safra kesesi taşlarının oluşumuna yol açar. Bu nedenle taş ve tıkanıklık ile seyreden safra kesesi hastalıkları obezite ile doğrudan ilişkilidir.

Obezitenin yol açtığı hastalıklardan bir tanesi de halk arasında inme olarak da bilinen felç durumudur. Herhangi bir nedenle vücudun bir bölümünü istemli olarak hareket ettirebilme yetisinin kaybedilmesi felç olarak adlandırılır. Obez kişilerde damar yapısının bozulması ve hipertansiyon riskinin artması gibi nedenlerle kalp krizi ve beyin kanaması gibi akut komplikasyonların gelişme sıklığı daha yüksektir.

Obezite hastası bireylerde küçük dil ve damak kısmında sarkma, büyüme, solunum yollarında daralma ve nefes darlığı görülür. Uyku esnasında yatar pozisyonda iken karın bölgesinin yapmış olduğu ağırlık nedeniyle de solunum yolunda daralma meydana gelebilir. Oluşan bu komplikasyonlar, uykuda belirli bir süre için soluk alıp vermenin durması uyku apnesi sorununa yol açar.

Yaşam kalitesini oldukça düşüren hastalıklar arasında yer alan astım obezite hastalarında normal kilodaki bireylere göre çok daha ağır ve ciddi seyreder. Astım hastalarında kilo artışına bağlı olarak atakların görülme sıklığı artar ve bu durumun kontrol altında tutulması zorlaşır. Bu nedenle obeziteyle birlikte seyreden astım hastalığında tedavide başarı oranının yükseltilebilmesi için kilo kontrolünün sağlanması gerekmektedir.

Sağlık durumunun yanı sıra görsel olarak da problemlere yol açar. Toplumdan uzaklaşma, özgüven eksikliği, depresyon, obsesif kompülsif gibi sorunların görülmesi daha da artmaktadır. Bunların yol açtığı sorunlar kilo kontrolünün sağlanması ile minimuma indirilebilir.

OBEZİTE TEDAVİSİ

İnsan hayatını büyük ölçüde etkileyen pek çok hastalığın oluşumunda birinci derecede etken olarak rol oynayan obezite, mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Obez kişilerde mortalite riski, diyet temelli zayıflama yöntemleri ile tedavi sürecini kaldırabilecek düzeyde ise diyetisyen tarafından kişiye özgü olarak hazırlanmış bir beslenme programı ile planlı şekilde kilo kaybı sağlanmalıdır. Eğer obezite çok ileri seviyede ve hayatı tehdit edecek ciddi komplikasyonlara yol açmış ise obezite cerrahisi olarak adlandırılan çeşitli yöntemlere başvurulması gerekebilir. Tüp mide ameliyatı, gastrik bypass, mide küçültme ameliyatı gibi bu yöntemlerin nasıl ve hangi durumlarda uygulanacağına obezite cerrahisi uzmanı tarafından yapılan detaylı muayene sonucunda karar verilmelidir.

OBEZİTE CERRAHİSİ

Diyet ve egzersiz tedavisi uzun yıllardan beri kilo kaybetmek için kullanılan en geleneksel yöntemler olarak dikkat çekmektedir. Ancak bu tedavi yöntemleri obez/morbid obez hastalar için bazen kısa dönemde başarılıdır  ancak nadiren kalıcıdır. Obezite Cerrahisi obez/morbid obez kimseler için en kalıcı ve etkili kilo kaybı yöntemidir. Obezite cerrahisinin en büyük amacı kilonuzu vücudunuz için en sağlıklı ve güvenli aralığa getirmektir.
Obezite Cerrahisinin en yaygın formları Laparoskopik Tüp Mide / Mide Küçültme, Laparoskopik Roux en Y Gastrik Bypass / Mini Gastrik Bypass, Laparoskopik Duedonal Switch ve Endoskopik Mide Balonu uygulamasıdır. Hangi prosedürün size uygun olduğunu belirlemek amacıyla cerrahınız tarafından muayene edilmeniz gerekmektedir.
  • Kan testleri
  • İdrar testleri
  • Kardiyolojik testler (EKG, ekokardiyogrfi, gerekirse daha ileri tetkikler)
  • Akciğer sağlığını değerlendirildiği; solunum fonksiyon testleri
  • Endoskopi
  • Üst batın (karnın üst tarafı) ultrasonografi
 Bu tetkiklere ilaveten gerekli görüldüğü takdir de daha ileri testler de uygulanabilmektedir.
OBEZİTE AMELİYATLARI

Roux en Y Gastrik Bypass, mide bypass’ı ameliyatı olarak bilinen ve dünyada en sık uygulanan obezite cerrahisi ameliyatlarındandır. Laparoskopik (Kapalı Sistem) yöntemle mide zımba yöntemi ile küçültülür. Bu sayede besin emiliminde azaltma gerçekleşmektedir. İştah büyük ölçüde azalmaktadır. Mide yemek borusunun altından 30-50 cc mide kalacak şekilde kesilir. Böylece yemeğin geleceği küçük bir mide poşu ve kullanılmayan büyük bir mide poşu olarak ikiye ayrılır. Daha sonra ince bağırsaklar 40-60 cm’den kesilerek alt ucu küçük mide poşuna bağlanır. Safra ve pankreas salgısının bulunduğu büyük kör mide poşundan gelen üst uç ise yeni küçük mideye bağlanan ince bağırsakların ortalarında bir yere bağlanır.

Mini Gastrik Bypass hem mide hacmini küçülten hem de ince barsakların bir kısmından gıdanın emilimini azaltan yani emilim kısıtlayıcı (malabsorptif) bir şişmanlık ameliyatıdır. Tamamen kapalı yöntemle uygulanır. Yani karında büyük kesiler yapılmaz. Hepsi 1 cm altında 5-6 kesi yapılarak uygulanır. Bu deliklerden karın içine kamera ve ameliyat için gerekli ameliyat aletleri yerleştirilir. Kullanılan kamera ve ameliyat aletleri bu deliklerden geçebilecek şekilde çok küçük ve ince yapıda üretilmiş özel aletlerdir. Midenin girişinde küçük bir mide tüpü oluşturulur ve midenin kalanından tamamen ayrılır. Ameliyat sonrası kullanılacak olan asıl mide bu küçük tüp haline getirilen yeni mide parçacığıdır. Hiçbir organ kesilip dışarı çıkartılmaz. Midenin kalan büyük kısmı atıl olarak karın içinde kalır ve salgılarını üretmeye devam eder. Yeni oluşturulan küçük midenin ince barsağa bağlantısı yapılarak gıdanın barsaklara geçmesini sağlamak gerekir. Bu işlem ameliyatın ikinci bölümüdür. Oluşturulan küçük mideye yeni bir yol yapılırken, incebarsağın başlangıcındaki yaklaşık iki metrelik kısmı atlanarak incebarsağın ortasına yakın bir yerden mideye bağlantı yapılır.

Midenin yaklaşık %80’inin çıkarılıp kalanının ince bir tüp haline getirildiği bir sleeve gastrektomi uygulanır. Sonuç olarak, 1.5-2 L hacme sahip mide yaklaşık 120 ml hacimli ince ve uzun bir tüp şeklini alır. Ameliyattaki bu kısım artık geri alınamaz bir cerrahi işlemdir. Ardından bypass oluşturmak için normal olarak mideye bağlanan ince bağırsak (duodenum) ayırılır ve iki ayrı yol ve ortak bir kanal oluşturulur. Tüketilen gıdalar normalde sleeve gastrektomi sonrası tüp şeklinde kalan mideden ince bağırsağın başlangıç ​​bölümüne gitmesi gerekirken ince bağırsağın alt kısmına yönlendirilir ve buradan da kolona giderler. Bu sleeve gastrektomi sonrası ince bağırsağın ayırılan kısa kısmıdır. İnce bağırsağın daha uzun kısmından oluşan diğer yol ise safra ve diğer sindirim enzimlerinin gıdalarla karıştığı ve emilime yol açtığı, uzunluğu 250 cm’e düşürülen kısımdır. Sonuç olarak mide hacmi çok küçük kaldığı için hasta daha az yiyerek doygunluk hissine ulaşır ve besinlerin ince bağırsaktaki yolları kısaltıldığından daha az emildikleri için besinlerden vücuda kalan kalori miktarı daha az olur. Genellikle vücut kitle endeksi yüksek diyabetik hastalarda uygulanan bu yöntem tek bir ameliyatta gerçekleştirilebilirken aşamalı olarak uygulanması da mümkündür. İlk aşamada sleeve gastrektomi uygulandıktan 6-18 ay sonra bypass için farklı bir ameliyat uygulanabilir. Bu yöntemle hastalar fazla kilolarını %70-100 oranında verebilirler.

Endoskopik mide içi balon tekniğinde, balon mideyi kısmen doldurur ve besin alımını sınırlar. Hastalar, kalıcı ve sürekli tokluk hissi yaşarlar. Bu işlem hastanede kalmayı gerektirmez ve “günübirlik cerrahi” şartlarında yani ayaktan tedavi olarak uygulanır. Mide balonu, steril serum fizyolojik (tuzlu su) ile dolu yumuşak, iyi tolere edilen bir silikondan oluşmaktadır. İçi dolu mide balonu tokluk hissinin oluşmasını sağlar. Genellikle 6 ay sonra balon mideden çıkartılır.

Eğer siz de obezite hastası iseniz derhal bir sağlık kuruluşuna başvurarak rutin kontrollerinizi yaptırınız. Hekiminiz tarafından verilecek öneriler doğrultusunda tedavi sürecinize başlayarak obezite ve yol açtığı sorunların önüne geçebilirsiniz.

Obezitenin AIDS ve HEPATİT’den daha fazla can aldığını biliyor muydunuz? Durmayın, kendiniz için hemen harekete geçin, bununla yaşamak zorunda değilsiniz. 

 

Exit mobile version