Neden Canımız Bir Yiyeceği Çeker
Acıktığımızda güdüsel olarak karnımızı doyurma ihtiyacına girdiğimiz için pek de ne yediğimizin önemi yoktur, ama özellikle canımız bir şey çektiği zaman bu ne anlama gelir? Bunun bir besin ihtiyacıyla alakası var mıdır? Canımız bir yiyeceği istediğinde onu yiyene kadar onu arzularız. Takıntı haline getirilen yiyecek genelde yüksek kalorilidir. Bu isteğin yüksek kitle indeksi ile ilişkilendirilmesi bu yüzdendir. İnsanın canı bir şey istiyorsa vücudun bir besin ihtiyacı arzuladığı düşüncesi yanlıştır. Yapılan araştırmalar bu durumun tamamen psikolojik olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu durum Rus bilim adamı İvan Pavlov’un ‘Klasik Koşullanma’sını aklımıza getirmektedir. Nedir klasik koşullanma? Klasik koşullanma, organizmaların doğal uyarıcılara verdiği tepkiyi yapay uyarıcılara da vermesidir. Ivan Pavlov’un ‘köpek deneyi’ni duymuşsunuzdur. Normalde ağıza yiyecek konulduğunda köpeklerin salya salgılaması doğal bir tepkidir ama salya yiyeceği veren kişiyi görünce akmaya başlamıştır ve bu durum Pavlov’un dikkatini çekti. Pavlov gözlemlediği bu durum karşısında bir araştırma yapmaya karar verdi. Ses geçirmeyen bir odaya aldığı köpeğe yiyecek vermeden önce zil çalmaya başladı, verdiği et parçalarıyla asistanlarının zili çalmasına devam etmesini istedi. Bu durum ilerleyen zamanlarda köpeğin zile karşı yiyecek ortada yokken salya salgılama tepkisine dönüştü. Deney sonunda çıkan sonuca göre köpek, sadece kulak kabartması beklenen zil sesine karşı salgı akıtmayı öğrenmiş oluyordu. Bu durumda köpeğe, hiç ilgisi olmayan bir uyarıcı karşısında salya akıtması öğretilmiş oluyordu. Bu olayda et, koşulsuz yani doğal uyarıcıdır. Şartlı ya da şartlandırılmış refleks denen olay da budur. Pavlov, bu davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinir etkinliğinin belirtilerinden biri olduğunu öne sürer ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel yöntem olduğunu vurgular. Pennington Biyomedikal Araştırma Merkezi’nden besin ve metabolizma konusunda araştırma yapan doçent John Apolzan’a göre, yiyecek arzusu esas olarak bu koşullanma tepkisiyle açıklanabilir. “Televizyonda sevdiğiniz bir programı izlerken sürekli mısır patlağı yiyorsanız, o programı izlerken mısır patlağı yeme arzunuz artacaktır” diyor Apolzan. Bir şey yeme arzusunu tetikleyen şey kendi vücudumuzdan ziyade dış etkenlerdir.
REGL VE ÇİKOLATA İLİŞKİSİ
Canımızın çikolata istiyor olması aslında herhangi bir besin ihtiyacına duyulan arzunun olmadığının kanıtıdır. Çünkü çikolata besin olarak pek bir değer taşımaz. Çikolatanın ortak bir arzu nesnesi olması, bol miktarda feniletilamin maddesi içermesine bağlanıyor. Bu madde beynin, mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve seretonin kimyasallarını salgılamasını tetikliyor. Ancak çikolata kadar arzulanmayan süt ürünleri gibi yiyeceklerde de bu molekül bol miktarda bulunuyor. Çikolata yediğimizde feniletilamin maddesini parçalayan bir enzim salgılandığı için beyne fazla miktarda ulaşmıyor. Kadınlar arasında çikolata yeme arzusu erkeklere göre iki kat daha fazladır. Özellikle regl döneminde kadınlar çikolatayı çok fazla arzuluyor. Kan kaybı demir gibi bazı mineral eksikliklerine yol açsa da bilim insanları çikolatanın kırmızı et veya koyu yeşil yapraklı sebzeler kadar demir eksikliğini gidermeyeceğini söylüyor. Çikolata yeme arzusunun kaynağında hormonlar olsaydı menopoz döneminde de bu yönde bir istek olurdu ama yapılan küçük çaplı araştırmada bu dönemde isteğin azaldığını gösteriyor. Regl döneminde çikolata yeme arzusunun kültürel olduğu ve batı toplumlarıyla ilişkilendirildiğini söyleyebiliriz. Çünkü diğer toplumlarda bu periyotla pek ilişkilendirilmiyor. Araştırmacılar, kadınların çikolatayı regl ile ilişkilendirmesinin, “tabu” olan yiyecekleri bu dönemlerde yemelerinin daha kabul görür olmasına bağlıyor. Batı kültüründe “zayıf” kadın vücudunun ideal görülmesi, çikolata yeme arzusunun haklı gerekçelere dayandırılması algısı yaratıyor. Başka bir araştırmada ise belli bir yiyeceğe duyulan güçlü arzunun o yiyeceği yeme isteği ile o yiyeceğin tüketimini sınırlama isteği arasındaki çatışmadan kaynaklandığı ifade ediliyor. Özellikle kadınlar bu nedenle o yiyeceği yemekten sakınıyor, bu ise onu yeme arzusunu daha da kamçılıyor. Uzmanlar bunun negatif duygulara yol açtığını, kişinin bu yiyecekleri tüketmesi halinde kendilerini kötü hissettiğini ifade ediyor. Negatif ruh hali ise daha fazla yemeye yol açıyor. Araştırmalar çikolata yeme arzusunun Batı’ya özgü olduğunu, Doğu kültürlerinde fazla yaygın olmadığını gösteriyor. Ayrıca yiyecekler için duyulan arzuyu ifade eden kelimeler tüm dillerin sadece üçte ikisinde mevcut ve bunların çoğu yiyeceklerden ziyade uyuşturucu için kullanılıyor. Bu kelimelerin tam olarak ne ifade ettiği konusunda da fikir birliği bulunmuyor. Bu durum bazı farklı his veya durumların da yiyecek arzusu olarak nitelendirilmesine neden olabiliyor.
BAKTERİLER YEME ARZUSUNU TETİKLİYOR!
Bağırsaklarımızda trilyonlarca bakterinin olduğu ve bunların da yeme tarzımızı ve yiyecek arzumuzu etkileyebildiği ifade ediliyor. Arizona Eyalet Üniversitesi’nde psikoloji doçenti olan Athena Aktipis’e göre, bakteriler bizi vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri değil de kendi ihtiyaçları olan besinleri tüketmeye yöneltebileceğine dair bulgular olduğu söylüyor. Bağırsaktaki farklı bakteriler, daha az veya fazla asitli ortamlar gibi farklı ortamları tercih edebiliyor. Yediğimiz yiyecekler bağırsaklarımızdaki ekosistemi etkiliyor ve bu bakteriler kendileri için daha avantajlı bir ortam yaratmak üzere bizi kendi ihtiyaçlarına uygun beslenmeye yöneltebiliyor. Bunu vagus siniri üzerinden bağırsaklardan beyne sinyal göndererek yapıyorlar. İhtiyaçları olan yiyecekleri tükettiğimizde, mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin hormonlarının salgılanmasını sağlayarak kendimizi daha mutlu hissetmemize, böylece bu yiyecekleri daha fazla tüketmemize neden olabiliyorlar. Aktipis, karmaşık karbonhidratlar ve lif bakımından zengin yiyecekler içeren sağlıklı bir diyetin bağırsaklardaki bakteri çeşitlerini artırarak sağlıklı bir ortam yarattığını, böylece sağlıklı yiyecekleri yeme arzusunun artacağını söylüyor.
REKLAMLAR VE SOSYAL MEDYANIN GÜCÜ!
Reklamlar ve sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar yiyecek arzusunu tetikleyecek sinyallerle dolu olduğu için bu arzuyu gidermek çok kolay değil. Bol şeker içeren, sağlıksız yiyeceklerle ilgili reklam bombardımanı beyni etkiliyor ve yeme arzusunu güçlendiriyor. Yiyecek arzusundan kurtulmanın en etkin yolunun, bu yiyeceklerin diyetimizden çıkarılması olduğunu gösteren araştırmalar var. Belli bir süre bir yiyeceği daha az yediğimizde ona duyduğumuz arzunun da azaldığı görülüyor. Bunun nedeni, o yiyeceği az yediğimizde onunla ilgili hafızamızın zamanla silikleşmeye başlaması olabilir. Ancak uzmanlar bu konuda daha fazla araştırma ihtiyacına dikkat çekiyor. Şimdilik dayanak alacağımız gerçek, diyetimiz ne kadar sağlıklı ise yiyecek arzusunu sağlıklı yiyeceklere yöneltmenin daha kolay olduğudur.