Gerilimin Babası Alfred Hitchcock ve Psycho
“Ben tür yönetmeniyim. Sindrella’yı film yapsam, insanlar at arabasında ceset ararlar.”
Alfred Hitchcock, 13 Ağustos 1899’da İngiltere’de dünyaya gelmiştir. Annesi ve babası tarafından oldukça disiplinli bir hayat geçirdiği için yaşıtlarıyla iletişimden uzak ve yalnız bir çocukluk geçirmiştir. Londra Üniversitesi’nde (University of London) sanat eğitimi aldıktan sonra School of Engineering and Navigation’da mühendislik okumuştur. Kendisini her anlamda geliştirmeye çalışan Alfred Hitchcock, yönetmelik hayatında da oldukça donanımlı bir insan olmuştur. Sinema kariyerine ise film setlerinde teknik ressam olarak başlamıştır.
1930’lara gelindiğinde artık filmleriyle ses getiren Hitchcock, 1939’da İngiltere’den ayrılıp Hollywood’a yerleşmiştir. Alfred Hitchcock, 1940 yılında ilk Hollywood filmi olan Rebecca’yı çekmiştir ve En İyi Film Oscar’ını kazanmıştır. Böylelikle Alfred Hitchcock, Hollywood dahil olmak üzere tüm dünyaya ismini duyurmaya başlamıştır.
Hitchcock ve Eşek Şakaları
“Bazı filmler hayatın dilimleridir, benimkiler kek dilimleri.”
Hitchcock’un yakın arkadaşları ve birlikte çalıştığı kişilere karşı çok daha farklıydı. Alfred Hitchcock şaka yapmayı çok seviyordu, ancak ne yazık ki yaptığı şakalardan sadece kendisi keyif alıyordu. Çünkü sadece eşek şakası yapmayı seviyordu.
The 39 Steps (39 Basamak) filminde ekip arkadaşlarına ağır bir şaka yaptı. Çekimler sırasında Madeline Carroll ve Robert Donat’ı birbirlerine kelepçeledi ve yetmezmiş gibi anahtarı kaybetmiş gibi davrandı. Onları birkaç saat boyunca esir aldıktan sonra sıkılmış ve onları serbest bırakmıştır.
Birds (Kuşlar) filminin baş rol oyuncusu Tippi Hedren’in kızı Melanie’ye, Noel hediyesi olarak Hedren’e benzeyen ve tabutun içine oturtturulmuş oyuncak bebek vermiş, bununla da kalmayıp kendi kızı Patricia’yı dönme dolaba bindirdiği bir anda, dönme dolabı en yüksekte bıraktırıp kızının havada asılı kalmasına sebep olmuştur. Hitchcock’un eşek şakalarına maruz kalan isimlerden biri olan Kim Novak ise sette odasına girdiğinde, karşısında öldürülüp, tüyleri yolunan bir tavukla karşılaşmıştır.
Psycho (Sapık)
Şüphesiz ki Psycho, Alfred Hitchcock’un en meşhur ve en iddialı filmi olmuştur. Seyirciler ve eleştirmenler tarafından “yönetmenin başyapıtı” olarak tanınan Psycho, seyirciye ters köşeye düşürmeyi başarmıştır. Sinematografisi güçlü olan Psycho filminin, yıllar geçse de filmin hala konuşulmasının ve özel kılmasının sebebi içinde barındırdığı derin psikolojik analizler, hikayenin seyirciyi sürekli odakta tutması, sekansları daha etkili hale getirmek için uyguladığı olağanüstü kamera teknikleri ve filmin duş sahnesinde işlenen cinayetin, öldürülen kadının bıçak darbelerine seyirciler ses efekti ve el hareketleriyle gerilime tanıklık etmesidir. Bir nevi Alfred Hitchcock, şiddeti seyircilere kendilerinin hayal gücüne bırakmış oluyor.
Norman Bates: ”Bir erkeğin en iyi dostu annesidir.”
Film, yasak ilişki yaşayan genç bir çiftin otel odasındaki buluşmasıyla açılır. Karakterlerin hali, birbirleriyle ilişkileri, kurdukları cümleler bu sahneden itibaren büyük bir gizemi oluşturacak filmin hazırlığıdır. Psycho’un, her an artan heyecanıyla merak uyandıran gizem ve gerilimin sırrı da bu anlayışın filmin tamamına yayılmaya başlar. Filmdeki her bir sahne, hem önceki sahnedeki gerilimi arttırır hem de bir sonraki sahneye temel oluşturan konuları yaratır. Bu açıdan filmin dramatik yapısı, Bates Motel’in dibindeki karanlık malikanenin merdivenlerine benzetilir. Merdivenin ilk basamağı, otel odasında buluştuğu sevgilisine aşık olduğundan fazlası bilinmeyen Marion adında bir kadının hırsızlığı olur.
Marion, bankadaki müşterisinden para çalıp, şehri terk etmek üzere yola koyulduğunda, seyirci de klasik hikaye akışında filmin hırsızlık vakasına odaklanacağı yanılgısını empoze eder. Kadının kaçış macerasıyla beraber ters giden bir şeyler vardır: Daha polisle ilk karşılaşmasında verdiği tepkileriyle dikkatleri üzerine çeker. Ancak Marion’un yolunu kaybedip Bates Motel’e uğramasıyla film gerilim etkisini doruklara çıkaran müziğinin hakkını vermeye başlar.
(Filmi izlemediyseniz Psycho’nun spoiler zaman aşımının 1960 yılında dolduğunu hatırlatmak isterim.)
Marion’ın yolu, hayatı boyunca bu motelden ayrılmamış, annesine oldukça bağlı bir adam olan Bates Motel’in sahibi Norman’la kesişir. Kadınlara karşı düşkünlüğü olduğunu Marion’la ilk karşılaşmasında belli olan Norman, Marion’ı akşam yemeği için deli annesiyle yaşadığı eve davet etse de annenin bu davete tepkisi epey korkunç olur. Marion nereye düştüğünü anlayamazken o gün yaşadığı aksiyonun kendisine yettiğini düşünüp, sabah ilk iş motelden ayrılıp şehre dönmeye karar verir. Kadının aslında günahlarından arınma kararına hak verilecek bir sahnede Marion’ın tüm pişmanlıkları Norman’ın bıçak yaralarıyla, kan dolu bir küvetten akan suyla akıp gider. Filmin daha ilk sahnelerinde akıp giden bir diğer şey ise filmin başrolüdür.
Filmde yaşanan her olaya Marion’ın tarafından bakarken, başrol daha filmin yarısına gelmeden şok edici bir şekilde öldürülünce Marion’dan kalan ana karakter rolü, hayatı boyunca annesi tarafından ezilmiş, ana kuzusundan başka bir şey olmayan Norman Bates kalır. Seyirciyi şok eden olay da bu sahneden sonra başlamış olur.
Babasını kaybettikten sonra annesinin boyunduruğu altında yetişen Norman ve annesi arasındaki ilişki, sıradan bir anne – oğul’ dan farklı olmaya başlar. Annesi hayatı boyunca oğlundan başka kimseyi almadan yaşadığı için annesinin bir gün evlenme kararı alması, sağlıklı bir psikolojisi olmayan Norman’ı çileden çıkaran olay olur. Annesini başka bir adamla paylaşmanın rahatsızlığıyla baş edemeyince, üvey babasıyla beraber annesini de öldürmüştür. Annesinden başka hiç kimsenin olmadığı dünyasında açılan büyük boşluğu, bizzat kendisiyle doldurmaya çalışıp çok sevdiği birini öldürmesiyle vicdan azabının üstesinden gelmeye çalışır.
Hoşlandığı kızlardan uzak durmayı, annesinin başına gelenleri, cezalarından biri olarak gören Norman, filmin sonunda bütün sırlar gün yüzüne çıktığında ortadan kaybolup, yaşama hakkını, annesine bırakır. Nasılsa Norman, aynı yöntemle hasta kişiliğini ve işlediği cinayetleri yıllarca saklamayı başarmıştır.
Psycho, ilk sahnesinden beri taşıdığı gizemi, korku-gerilim sinemasında sınıf atlama basamağı olur. Hitchcock, film boyunca tür kalıplarının ve genel karakter kullanımının dışına çıkarken bir taraftan da oluşturduğu doğaüstü-gerçeklikle, izleyiciyi içinden çıkamayacağı gerilim havuzuna alır. 70 ayrı açıdan kotarılan ve çekimleri bir hafta süren, sinema tarihinin en başarılı sahnelerinden biri olarak anılan duş sahnesi, müzik kullanımı ve muazzam geçişleriyle korku sinemasının hafızalardan silinmeyen sahnesi olarak kalır. Slasher alt türünün ilk örneği olarak kabul edilen ve karakter oluşturmanın gücü ve kurgusuyla, korku – gerilim türünde bir filmin nasıl çekilmesi gerektiğinin örneği olmuştur.
Psycho bir kitap uyarlaması olduğundan, Alfred Hitchcock, filmin sonunun seyirciler tarafından öğrenilmemesi için kitabın tüm baskılarını satın aldırtmaya çalışmıştır. Bu çabası çok başarılı olmasa da bununla yetinmeyip, filmin sonunun öğrenilmemesi için oyuncuları filmin sonunu kimseye söylememeleri için sözleşme imzalatmıştır.