Toplumsal Kimliğin İnşa Sürecinde Medyanın Rolü
Günümüzde dijital ağlar üzerinden yapılanan dijital ortam, bireylerin farklılaşıp bu mecrada yeniden yapılanan kimliklerinin inşasında büyük paya sahiptir.
Bireyler sosyal medya aracılığı ile zaman ve mekan sıkışması ile diğer bireylerle etkileşmekte, fiziksel, toplumsal ve kültürel özelliği, sesini, görüntüsünü dikkate alarak, sanal kimliklerini belirlemekte, hatta toplumsal rol ve statüsünü gizleyerek iletişime geçmektedir.
Modern toplumlarda bireyin kimliği, toplumsal etkileşimin çoklu yapılarında üretilmiştir. Postmodern kültürlerde ise tüketim kültürü etkisiyle dönüşmesiyle araçlar yoluyla ve tüketim formuyla yeniden biçimlenmektedir. Yani medya yoluyla kurgulanmış kimlikler inşa edilmektedir. İnternet ortamında bireyler her türlü maskelerinden soyutlanarak, cilalanmış kimlik sunumlarını ve taktiklerle sahneye çıkmakta ve süper egonun baskısından azade olarak her türlü oyun oynama gücüne erişip, kimlik sunum taktiklerini kullanarak kendine ve diğerlerine ilişkin algı ve izlenimleri yönetmektedir.
Medyada kadın kimliğine baktığımızda daha çok toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayanan ayrımcı bir kimlik inşa edilmektedir. Medya sektörünün erkek egemen yapısı nedeniyle bu sektör kadın temsiline ve kadın sorunlarının dile getirilmesine açık değildir. Medyada kadınlarla ilgili değersizleştirici tutumlar, izleyici/okuyucu olarak kadının konumunu da önemsizleştirme ve aşağılamayı getirmektedir. Haberlerdeki özensiz dil kullanımı, gelenek, töre, namus adı altında işlenen cinayetleri meşrulaştırmaktadır. Böyle ifadeler medyada sıkça yer almaktadır. Benzeri bir özensizlik, kıskançlık adı altında işlenen cinayetlerle ilgili haberlerde karşımıza çıkmaktadır, söz gelimi popüler bir gazete, eşini ve eşinin sevgilisini öldüren ‘kıskanç koca’yla ilgili haberi şu başlık altında vermişti: ‘Fettan kadın iki erkeği birden yaktı’. Bu örnekte olduğu gibi sadece ölen sevgili ve hapse giden koca kurban görülüyor, kadının öldürülmüş olması göz ardı ediliyor. Suç, ‘fettan kadın’a yükleniyor, bu ve bunun gibi ‘gece mekandan alkollü çıkan kadın’ gibi tanımlar yerleştirerek, saldırıyı kışkırttıkları ve hakettikleri vurgulanmaktadır.
Medyada çocuk kimliğinin sunumuna baktığımızda daha kötü bir temsiliyet problemi görmekteyiz. Medyanın çocuklar ve çocukluğa ilişkin temsilleri gençler için rol modelleri oluşturarak, onların kendi yaşamlarını etkilemektedir.
Medyada çocuklar daha çok suç haberleriyle öne çıkmaktadır, çoğunlukla medya gündeminde yetişkinlerle eşit oranda yer almadıklarını, haber öykülerinde şiddet veya kazaya maruz kalmış, korunmaya muhtaç kurbanlar olarak görülmektedir. (Sokağa itilmiş çocuklara, sokak çocuğu denilmesi gibi medyada geleneksel olarak çocuklara toplumun alt sınıfıymış gibi bakılmaktadır.)
Bu temsiliyetin önüne geçmek için; özel bir önem olmadığı sürece, taciz, tecavüz, istismar gibi suçlarla çocuklar haberleştirilmemeli, çocukların kimliğini deşifre edecek bilgi verilmemeli, suç-reyting-tiraj gibi gerekçelerle pornografi malzemesi haline getirilmemeli, bu tür suçlarda nedenleri meşrulaştırıcı biçimde araştırılmamalıdır. Gazeteler bireyleri metalaştıran görsel kullanımına son vermeli ve özel hayatın dokunulmazlığı sağlanmalıdır.